Twitter'dan Sorun

18 Mayıs 2010 Salı

Faruk Hocam


Bir insan düşünün ki arkasından “Ya şunu da eksik/yanlış yapmıştı” dedirtmeyecek. Ben düşündüm ve ona Faruk Aktaş ismini verdim.

Faruk Hoca Aktaş. Arkadaşlarımdan Faruk hocamızla ilgili yazı yazmalarını istemiştim. 5 kişiydik. Belli bir süre geçti tabi. Yazılarını aldım ve bir şey fark ettim. Yazı istediğim herkes yazısının başlığına Faruk hocam yazmıştı. Soyadıyla, kendisiyle değil, öğrettikleriyle, hayatıyla ön plana çıkan biridir o. Cümleye başlayan herkes ilk kelimeyi Faruk, ikinci kelimeyi de Hoca olarak seçmişti.

Öğrencileri olarak hepimizin ortak kanaati şudur: Faruk Hocanın sinirlendiğini kimse görmemiştir. Yanlış yaptığımızda bize kızmaz, bağırmaz, bizi azarlamazdı. Ancak onun bir bakışı var ki, (hiç kimsenin taklidini dahi yapamayacağı) bizi kahrediyordu. Keşke bizim kafamızı dahi kırsa da o bakışı atmasa. Ortak kanaat demişken tüm öğrencilerin yine aynı fikre sahip olduğu bir konu daha var ki, o da herkese, her şekilde yardımcı olduğudur. Asla aksine bir hareket yapmaz, öğrencilerine her şekilde yardım eder, gerekirse tüm gününü seferber edebilir, fedakârlık yapabilirdi. Keşke bu yazımı yazarken de bana yardımcı olsaydı.

Ben onun ilk öğrencilerindendim. Alibeyköy’e ilk geldiğinde, tanıştığı ilk 4 öğrenciden biri bendim. Eski hocamız Abdülmetin Hoca, bizi O’nunla tanıştırdı. O konuşmaları hiç unutamıyorum. Şöyle bir baktım, saçlarında ak var. Dedim ki; en az 40 yaşında. Nereden bilebilirdim ki şehadet şerbeti ona kısa sürede gelecek. Peygamberimiz, yeri geldiğinde şu sözü hep tekrarlardı: “İslam ve beyaz kıllar, kişiyi kötülükten alıkoymak için yeterlidir” Aynı zamanda beyaz kıllar ölüm sinyallerindendi.

Önce kendini tanıttı, şurada okudum, şu dilleri biliyorum, buraya bu sebeple geldim diye anlattı. Kaç yaşınızdasınız dedim, 28 diye yanıtladı. Ağzım açık kaldı. Ondan öğrendiğim ilk ders işte buydu; insana genç yaşta ak saç ancak bu kadar yakışabilirdi. 1 yıl boyunca 4 yeni öğrencisine ders verdi, daha sonra İDA kuruldu, orada da birçok öğrenciye dersler vermeye devam etti.

Faruk Hocanın yüzlerce öğrencisi olmuştur eminim. Sadece ilkokul, liseye giden küçük öğrencileri değil, hayat üniversitesine giden büyüklerimiz de onun örnek hayatıyla birer öğrencileriydi. Ve o kadar kişi arasından, belki yüzlerce, belki binlerce insan arasından, ben ilk 4’te olduğum için çok gururluydum. Bundan hep şeref duydum.

Ben bu zamana kadar hiç yakınımı kaybetmemiştim. Bana en yakın ölen kişi annemin babaannesiydi ve ben onu çok çok az görmüştüm. İnsanın sevdiği birinden ayrılması çok acı -Tabi müstesna, ayrılan kişinin şehit olması- Böyle bir duyguyu daha önce yaşamamıştım. Bu dünyada sayılı, sevdiğim kişilerden birini dünyada bir daha göremeyecek olmanın verdiği o ıstırap dolu acıyı bu zamana kadar hiç yaşamamıştım. Bu kadar üzüldüğümü, sadece babam kaza geçirdiğinde hatırlıyorum. Bayramlarda ziyaret ettiğim tek hocamın artık bir daha ellerini öpemeyecektim ve onu bir daha göremeyecektim.

Onunla ilgili kısa bir anı da anlatmak istiyorum. Küçükken bir gün arkadaşlarımla oyun oynarken, iki arkadaşım birbirine lakap takarak sesleniyorlardı. İsimleriyle değil, bu arada da birbirleriyle dalga geçiyorlardı. Derken oyun oynadığımız odaya Faruk hocam girdi. O ikisinin lakap takarak konuştuğunu gördü ve bir hadis söyleyip, niye birbirinize isimlerinizle hitap etmiyorsunuz çocuklar dedi. Biri “Ama hocam, siz de lakap takıyorsunuz. Şişko diyorsunuz” diye çıkıştı. Faruk hocam, o gün şu sözü hala hatırlamama yetecek kadar ağırdan söylemişti: “Ama siz seviyorsunuz diye söylüyorum” Faruk hocam sonuna kadar haklıydı. Evet, biz seviyoruz bu kelimeyi.

Faruk hocamızın kelime telaffuzları bizlere göre çok farklıydı. İlk konuştuğunu duyduğum anda ilginç bir tecrübe edindiğimi dahi fark ettim. L’leri konusunda farklı telaffuzlar duyuyordum. Hele ki bizim sevdiğimiz ve bize söylediği kelimeler arasında olan Doritos, daha bir farklıydı. Sempatikti, çok sevecendi. Gerçi onu hiç tanımayan birisi için bile duruşu, bakışı sempatik olmasına yeterdi. Öyle harika bir konuşması vardı ki, konuştuğunda günlerce dinlemek isterdiniz.

Faruk hocamız, çok ahlaklı, örnek bir şahsiyete sahip, sakin, sevecen, alçakgönüllü, fedakâr, cömert ve şehadete ulaşmış biriydi. Allah ondan binlerce kez razı olsun. Onun tüm öğrencilerine de onun yolunda gitmeyi nasip eder inşallah. Mekânı cennet, ruhu şad, sevabı; şehit sevabı olsun. BAŞIMIZ SAĞ OLSUN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder