Twitter'dan Sorun

20 Ağustos 2011 Cumartesi

Ayna Tutuyor Bana

Sekiz yıldır aynı evde oturuyoruz. Evimiz 5 katlı ve en üstün bir altındayız. Oturduğumuz sokaktan çok memnunum.  Tıfıl zamanlarımda az yaramazlık yapmamış olmama rağmen pek kızmadılar bana.

Birlikte büyüdüğümüz, top koşturduğumuz, saklambaç oynadığınız, maceralar atlattığımız çocuklar benden 2-3 yaş küçüktü hep ama ben de yaşımdan 2-3 yaş küçük göstermeye çok meraklıyım zaten. O yüzden pek sorun yaşamadık.

Hepsinin teker teker seslerinin borazanlaşmasına şahit oldum. Yüzlerindeki sivilcelere, boylarındaki uzamaya, kız arkadaşları seçmelerine, oyunlar oynamamalarına şahit oldum. Ben de öyleydim zaten, hatta bu konuda onlardan çok daha erken ayrıldım sokak eğlencesinden. 

Ama gezerken görüyordum onları. Sürekli değişim, sürekli değişim ve 6 ay sonunda mutant oluyorlardı.

Komşu çocuklarıyız hepimiz. Birinin evi yemyeşil bahçeli tek katlı bir evdi, birinin evi iki katlı içi süslü harika bir evdi, birininse bizimkisi gibi oturduğu bir apartman dairesi. Birinin sadece babasının cam dükkânı vardı.

Çoğumuzun babalarının sahip olduğu arabalar da vardı elbet. Sadece babalar değil, komşuların da arabalarıyla, üstelik diğer sokaklara nazaran iki kat genişlikte olan bir sokakla, dışarıdan bakıldığında “zengin sokak” diye tasvir edilecek iki tarafı arabalarla çevrili bir sokak parçasıydı bizimkisi. Ve biz onların arasında maçlar yapardık.

Meşhurdur. Mahalle maçları. İkişer tane taş koyuyorsunuz ve 3 liralık bir topla 2 saat oynadıktan sonra kavga ederek sonlandırıyorsunuz dünya kurtaracak değere sahip maçınızı. Kendinizce kurallarınız olurdu, her sokağın farklı olabilirdi ve mahalle maçları diye adlandırılan iki sokağın arasındaki maçlarda çeşitli pürüzler çıkabiliyordu.

Hepimiz maç yapardık ama forma giymezdik, krampon giymezdik, filelerimiz yoktu ya da, mesela hakem de çağırmazdık. Sadece takımları belirleyince topu alan kaleye koşardı. Kimi zaman penaltı için yanıp tutuşurduk, kimi zaman “bana fol yaptın lan” diye kavga ederdik, kimi zaman direk/gol tartışmalarında ince matematik dersi işlerdik, kimi zaman topa aşırı falso verip fiziğe karşı koyardık, kimi zamansa goool diye bağırırken uzun nefesimizle rekor kırardık.

Onların aileleri, kardeşleri, abi ve ablaları, kuzenleri, amcaları, dayıları… birçok kişi gördüm, tanıdım. Oturduğumuz sokaktaki birçok evi veya dükkânı da hatırlıyorum. Evlerin mimari yapılarını, diziliş sırasını, eskiden neye benzediklerini falan.

Sokağın sonundaki, sonradan kapanan internet kafeyi, oralarda oturan küçük çocukları, onların anne veya babalarını, biraz daha geldikçe kel bir abinin oturduğu evin önündeki arabasını, onun yanındaki tek katlı üstüne top kaçtığında Tarzancılık oynadığımız eski bir binayı, onun yanındaki, sokağın gizemli ailesini, karşılarında oturan Ali Cemleri, yanlarındaki Muhammetleri gayet iyi hatırlıyorum.

2 katlı içi boş, sadece kaba sıvası yapılmış bir bina vardı eskiden Muhammetlerinin evinin yanında. Orası sonradan Emlak yapılmış olsa da eski halini özledim ben. Kale niyetine kullanırdık, saklambaç sırasında saklanırdık. Kepenkleri kapandığında bisikletimi boyadığım spreyle adımın ilk iki harfini yazabilmiştim.

Oturduğum apartmanın zemininde camcı var. Oğlu Cihan. İyi anlaşırdık. Hala öyledir. Ali Cem’i, Muhammet’i görmem onu sık sık görürüm, düşünüyorum düşünüyorum sebebini bulamıyorum “niye acaba?” diye.

Evin çaprazındaki 8 ve 10 yaşındaki iki kardeşimle akran iki çocuk, evin yanındaki kendilerini tanıdığımdan beri mızıkçı kızlar ve onların balkondan dedikodu yapan içine amfi kaçmış anneleri, evin arkasında da bakımsız bir bahçe.

Her şeyden önce karşımızda oturan amca. 8 yıldır yaz aylarında gelir o kel amca. Kel dediğime bakmayın başının arkasında ve kulak üstünde saçları var. Gözlüklü ve biraz kilolu birisi. 50’sini devirmiştir sanırım. Adını bilmiyorum, ne işle uğraştığını, hangi meslekten emekli olduğunu, niye sadece yaz aylarında geldiğini, pek çok şey bilmiyorum onunla ilgili.

Evlerinin geniş bir balkonu var, evin genişliğiyle aynı. Akşamları perde pek umurlarında olmaz, o yüzden evin iki odası ortadadır yani. Biraz yazlık evini aratır havası var. Hani şu an oturduğum eve yeni taşınmış olsak ileride deniz var diyeceğim.

Onun o güzelim geniş balkonunun bir tarafında masa var. 2-3 de sandalye. Oturur bir köşesine, sabahtan akşama kadar kaldığı olur amcanın orada.

Eskiden içerdi. Masasında bir marka çarpardı gözüme hep, Efes Pilsen. Son 5 yıldır içtiğini görmedim. Sigara tiryakiliği de yok zaten. Genelde çay içiyor. Torunları mı, çocukları mı bilmediğim kişilerle konuşuyor canı sıkıldıkça. Ama genelde sessiz, o kendi köşesinde, masanın önünde oturuyor. Sokaktan bir ses geldiği zaman meraktan usulca kafasını çıkarıyor.

Bu kadar çok inceledim işte o amcayı ben. Kim olduğunu bilmiyorum dedim ya, bilmiyorum gerçekten. Düşünüyorum tam 8 yıldır, ben onu niye inceliyorum? Onda ne var?

Karizmatik desen değil, zengin desen değil, merak edilecek bir hayatı var desen değil, hiçbiri değil. Bir sebebi olmalı diye düşünürken sonunda buldum, üstelik bu yazıyı yazarken, 3-5 cümle önce.

Ben o adamda kendimi görüyorum. Hep derim sıradan bir hayat konusunda “kiminin hayali, kiminin kâbusu” diye. O adamın gözlemlediğim kadarıyla hayatı, benim ne hayalim, ne kâbusum. O hayat, büyük ihtimal benim geleceğim.

Yalnız olmayı seçtim ben hep. 18 yıldır kendim için en iyisi olduğunu düşündüm. Evlenmeyeceğim dedim kendi kendime. Evde kendi başıma olduğum vakit huzurluyum dedim. Odanın hali perişan, ben perişan, kimse yok işime karışan.

Başkalarının dırdırını pek sevmediğimi biliyordum. Boş kafaların söylediklerine tahammül edemediğimi, çok gezilen yerlerde duramadığımı, kalabalıkla iş yaparken nerde çokluk orda b*kluk diyene hak verdiğimi, evdeki sessizlikle hiçbir şeyi değişemeyeceğimi biliyordum.

İşte bu yüzden o adam bana ayna tutuyor belki de. Ona hayran olmaya başladım. Düşünsenize, hiçbir halt yapmayan birisi o. Ve ben o adamı niye sevdiğimi, niye onu bu kadar incelediğimi anladım.

Ben o adamda kendimi görüyorum. O hayat, büyük ihtimal benim geleceğim.

1 yorum:

  1. anlattıklarını gözümün önünde canlandırabildim. yazı güzel olmuş. ellerine sağlık. özellikle sokak arkadaşlarının değişimlerindeki farklılığı çok güzel açıklamışsın. ama yinede o adam olarak kalmanı istemem

    YanıtlaSil