Twitter'dan Sorun

5 Mayıs 2011 Perşembe

Bizimkisi Bir Kayboluş Hikayesi

Bu hikaye; kayıp bir adamın ümidini kaybetmeden kayboluşunu anlatmaktadır.

Gittiği yolun hesabını yapmayan bir adam. Ve onun izlediği soluk yüzlü bir siluet.

Filmi gibi olmayan birini canlandırıyor, kendine ıssız adam diyor. Bir dükkanın camından kendine bakıp silik bir insan görüyor, gölgesi olmayan. Ayakları yere değmeyen, hayalet gibi bir insan.

Kendinde ne bir yük, ne bir acı. Her şeyinden arınmış ve pak.

Onu kimse görmüyor, o da kimseyi umursamıyor. Konuşmuyor, sadece bakınıyor etrafına. Varlığı olmayan biri belki de.

Amacı yok. Rüzgarla uçuşan hafif şeyler gibi. Belki onlardan da kötü… Veya iyi. O, bu sürüklenişe kötü bakmıyor. Bedeninin kendini götürmek istediği yere doğru gitmesi ona göre hiç de kötü değil.

Çevresindeki insanların zamanla yok olmuş suretlerini inceledi. Bu insanların ayaklarına baktı, yürüyorlardı. Hayatlarından renk giden, siyah-beyaz olan bu varlıkların gölgelerine rağmen, bu ıssız beden cıvıl cıvıldı. Kayboluşun renkli havasını hissedebiliyordu. İşte her şeye, bu sessizlik, varlıksız, ihtiyaçsız olmaya iyi demesi bundandı.

Yürüyecek, yürüyecek, hiç durmadan, usanmadan, yorulmadan yürüyecek. Olumlu hayatı bulmak için tekdüze, karanlık ve sisli hayatı bırakarak yürüyecekti.

Solgun ayçiçeğinin güneşle canlanmasından, amaçsızca yürüdüğü yolda henüz masum ve kirletilmemiş olan çocuğun neşesinden, daha medeni olan sokak köpeklerinden, gece ve gündüzün hareketinden, hakkını savunurken ezilenlerden, camilerin inletici ezanından ve daha birçok şeyden güç alarak yürüyecekti.

Ölü bedenlerin, zavallı insanların, kendine ağır sorumluluk yükleyenlerin, hayatın zor geçmesi için çaba sarf edenlerin ağırlığını hep bilecek ama sesi duyulmasa da bağıracaktı: Dinleyin cansız canlılar! Hayat benim! Ve ben de ölmüyorum...

1 yorum:

  1. dostum seni tanımıyrum ama gerçektn gzel yazıyosun. tbrik ederim, aynn bu yolda devam..

    YanıtlaSil