Twitter'dan Sorun

3 Temmuz 2011 Pazar

Bizim Evin Civcikleri

“En sevdiğin hayvan ne?” diye sorsaydınız 1 hafta kadar önce cevap veremezdim. Köpeklerden hoşnut olmadığımı eklerdim sadece, bir nevi cevap olarak.

Arkadaşımın bir kedisi vardı. 2 yıl baktı sanırım, hala bakıyor. 2 yıl önce çok tatlıydı, bir yavru olduğundan. Belki onun sayesinde biraz kedilere ılımlı olabilirim ama en sevdiğim hayvan ne bilmiyorum, bilmiyordum.

5 gün önce evimize sürpriz bir şekilde 2 civciv geldi. Bir, en fazla iki günlükler, yani çok küçükler. Hayattan, ailelerinden, insanlardan haberleri yok. Korkuyorlar. Henüz küçücükler ve şüphesiz çok tatlılar. 

Onları gelir gelmez bir kartonun içine yerleştirdik. Çok da küçük bir karton değil. Önce kartona bir gazete yerleştirdik, küçük bir bez de. İki kapak ve birinin içine su, diğerine yem koyduk. Başlarda kartonda gayet iyi durdular ama zamanla içinde kalmaya dayanamadılar.

Onlara isim de düşünmeye başladık ve fikir benden çıktı. Birinin ismi Şukufe, diğerinin ismi Rıfkıcan. Ama ailenin diğer üyelerinin bunları benimsemediği belli. Onlar Pıtırcık ve Çılgın diyor. Ben farklı ve komik olmasının renkli olacağını düşünüyorum. Düşünsenize, Şukufe ile Rıfkı. Bir civcive verilecek normal bir isim değil.

Ayrıca onlara civcik diyoruz. Yani adlarıyla hitap etme zamanları haricinde civcik diyoruz.

Şukufe geldiği günden beri çok hareketli bir civcik. Hiç yerinde durmuyor. Rıfkıcan ise ilk birkaç saat çok titredi. Ama zamanla alıştı ve Şukufe ile hareketlilik konusunda yarışır hale geldi. Ayrıca Rıfkıcan’ın bir başka özelliği de Şukufe ile çok yakın dost olması. Hiç yanından ayrılmıyor ve o nereye gitse peşinden geliyor.

İlk gün kartonda tuttuk onları ama sonraları dışarı bıraktık. Buna o kadar çok alıştılar ki artık kartonda durdukları her dakika bir yerleri yırtılırcasına bağırıyorlar. Çığlık attıklarını duyduğumuzda yanlarına gidiyoruz, hemen kartondan bize bakıyorlar, ya yemek için, ya da dışarı çıkabilmek için. Yemeklerini hiç eksik etmiyoruz ama dışarı çıkma konusunda o kadar gevşek değiliz. Bizi gördükleri anda zıplamaya başlıyorlar. Karton onlara alçak geliyor olsa gerek, 3. gün çıkmayı başardılar, o yüzden biz biraz daha yüksek bir şey yaptık.

Birkaç yıl önce ismini Alparslan koyduğum bir civcivimiz daha olmuştu. Balıkesir’deydik o sırada. Onu bize köyden biri vermişti. Pek bakamadık. Çünkü köyden Balya’ya giderken rahatsızlandı ve oraya vardığımızda sürekli çığırdı. Onu bize veren kişi, bıd bıd bıd diyerek yemek yiyeceği yere parmağımızla dokunmamızı söylemişti. Öyle yaptığımızda gerçekten yemeğe geliyordu. Aynısını bu civciklere de yaptık, onlar da geliyordu. Hatta bazen onlar yanımızda iken ayağa kalktığımızda, ayaklarımızın peşine düşüyorlardı. Hızla koşup yanımıza varıyorlardı. O yüzden onları kartondan çıkardığımızda yürürken dikkat ediyoruz. Maazallah ezeriz falan…

Civcikleri evde arada bir serbest bırakıyoruz. Ama o kadar çok pisletiyorlar ki, bazen yediklerinden çok çıkardıklarını düşünüyorum. O yüzden onları ev ortamına bırakmak zor. Hele geldikleri ilk gün Şukufe’nin elime pislediği zamanı hiç unutamıyorum. Arkadaş, evdeki ‘bırakma’ açılışını benim elim üzerinde yaptı. O kadar çok yapıyorlar ki bu konuda çok hızlılar.  Biz de silme konusunda hızlı olmaya çalışıyoruz. Yoksa temizlediğimiz yerde izi kalabilir.

Civciklerimizi sıcak ortamda kalmaları için balkona çıkarıyoruz. Karton içinde balkona çıktıkları zaman da bağırdıkları için kapıyı kapatıp, yemlerini verip, geniş balkon içinde serbest bırakıyoruz. Balkonu mahvetmiş olsalar da rahat olmaları için uğraşıyoruz.

Geldikleri ilk gün çok şaşırtıcı bir şey oldu. Siniriyle bilinen babamın, kardeşim civcikleri odaya getirdiğinde çok yumuşak bir tavırla karşıladığını gördüm. Oturduğu yerden gözlüklerini çıkararak kalkıp hemen onların olduğu yere doğru gitti, büyük bir merakla ve sevinçle. Şöyle bir eğilip garip sesler çıkardı. Bir bebeği sever gibi, onu güldürmek için uğraşır gibi civciklerle ilgilendi. O sert mizaçlı adam gitmiş, yumuşacık kalpli bir adam gelmişti.

Ertesi gün ise annem, onlara bir anne şefkatiyle yaklaştı. Sabah saatlerinde gerçekleşen bu olay da benim için yeterince şaşırtıcıydı. Uzun süredir bizim eve bir bebek girmemiş olduğu her halinden belliydi. Herkes sanki bebek seviyordu. Böylesine özenli hayvansever bir aile olduğumdan/olduğumuzdan haberim yoktu.

Civcikleri elimize çok alıyoruz. Bizi tanımaya, sevmeye başladılar. Sık sık aldığımız için de dikkatli oluyoruz. Onlar daha küçücük yavrular ve kemikleri hiçbir şey. En küçük harekette canları yanabilir zira.

Bu civcikler, bize geldikten sonra ailemize resmen can geldi. Günde 10-15 kez gidip seviyoruz, elimizle yem veriyoruz, kirlettikleri halının üstünü siliyoruz… Keşke önceden gelseymiş böyle bir şey diye de düşünüyoruz haliyle. Son olarak da kararımı verdim. En sevdiğim hayvanlar civcikler... aman civcivler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder