
26 günlük serüvende çok da farklı ve yeni şeyler yaşadım diyemem ama birçok deneyimimi erken yaşta kazandım.
Evdeki birçok şeyin ne gibi maliyeti olduğunu ve bunun bana nasıl patlayacağını öğrendim. Yarım kilo şeker veya tuzun, bir kilo domates ve kıymanın, bir pidenin, yoğurt veya ayçiçeği yağının ne kadar fiyata satıldığını biliyorum. O bir şey değil, bu kadar fiyata satılan bir şeyin, gerçekten esas o fiyata değip değmeyeceğini öğrendim. Yoğurtsuz, yağsız veya tuzsuz yemek olmayacağını…
Yemek yapmayı öğrendim. Birçok şeyi hazır almış olmama rağmen gayet hoş yemekler yaptım. Ayarını tutturmak da önemliydi çünkü. Yapabildiğim en iyi yemeğin mantı olduğunu görmüş olsam da, yine de mantıyı yedikten sonra, niye “en iyi” olduğunu siz de anlayabilirsiniz.
Orijinal yemekle, hazır yemek arasındaki farkı; daha da önemlisi, anne yemeğinin kıymetini öğrendim. Tamam, hepimiz çeşitli yemeklerde annemizi ön plana atarız, yemeklerinin şahaneliğinden bahsederiz, hatta güzel bir restoranda yemek yesek bile annemizin elinden olan yemeğin daha lezzetli olduğunu söyleyebiliriz ama bir evde yalnız kalmadan, anneniz size yemek hazırlamadan bunun asıl değerini asla anlayamayız. Kimse size yemek yapmak bir yana, tarif bile vermediğinde ne kadar aciz olduğunuzu görmenizle birlikte, bu işlerin zorluğunu ve anne denilen meleğin ne kadar hamarat olduğunu fark ediyorsunuz.
Kendi ihtiyaçlarımı karşılamaya çalışmayı öğrendim. Karşılamaya çalışmak(!) buraya dikkatinizi cımbızla çekerim. Yaptığınız veya yapmadığınız şeylerden ötürü kimsenin sizi uyarmadığı bir ortamda kendinize bakmanın zorluklarıyla karşılaşacaksınız -ki bu zorluklar epey ağır olacak. Evde pide yoksa, yumurta azsa, yağ bitmişse ve yapacak yemek kalmadıysa bunu düşünmek zorundasınız. Kapının çıkarken kilitli olup olmadığının da sorumlusu sizsiniz. Böyle bir durumda benim yapabileceğim şeylerin sayısı artarken yüklenen sorumluluklar da güçleşiyordu. Pide almaya giderken evdeki yumurta sayısının hesabını yapmadığım bir gün, sahurda hiçbir şey yiyemeden geçirdim. Çünkü evdeki hesap tutmuyordu.
Uyarılmadan da yapabilmeyi öğrendim. Çöp atma konusunda mesela. 2 günde en fazla 3 günde bir çöp atmam gerekiyordu. Üstelik bir poşet de değil, en az 3 poşet atıyordum. Bunun sorumluluğu da tamamen bana aitti. Ve bu sorumluluğu yerine getirmediğim bir sefer, 5-6 gün atmadım. Artık atsam çok iyi olacak düşüncesiyle kapağını kaldırdığımda pis bir kokunun hemen odaya hâkim olduğunu ve içeride böceklerin, sineklerin türediğini gördüm. Onu aşağıya, çöpe bırakmak daha zor oldu. Onun dışında ne kadar uyumam gerektiğini, az veya çok uykunun bana zararı olduğunu, evdeki eksik bir şeyin alınmasının sadece bana yararı olacağını, sahurda yiyeceğim şeylerin gün boyu beni etkileyeceğini, bilgisayarda ne kadar oturmam gerektiğini uyarılmadan öğrenmeye başlamıştım. Ramazan’ın son haftası başlayan dershaneyle birlikte birçok şey değişti. Geç kalmamak için kalkmam gereken saati, az uyuduğum takdirde dershanedeki tempoya dâhil olamayacağımı da ekstradan öğrenmiştim.

Nimetleri ziyan etmemeyi öğrendim. Neyin ne kadara mal olduğunu bildiğim için hiçbir şeyin fazlasının bana yararı olmayacağını, her şeyden az, ama öz almasını tecrübe ettim. Yemek yemenin masrafını, telefonda konuşurken anneme söylediğim gibi, henüz kavrayabildim.
Buzdolabının işlevini öğrendim. Eskiden annemi takip eder, o, buzdolabına ne koyarsa veya ne koymamı isterse onu koyardım. Ama buzdolabının ne işe yaradığını bilmiyordum. İşlevini, yiyecekleri ne kadar uzun süre sağlıklı tuttuğunu öğrendim.

Kendim gibi olmayı ve yalnız yaşamanın kolaylığını öğrendim. Evde bulunduğum zaman içerisinde, yüzde 90 tek olduğum için kendi hayatımı sürdürdüm. Kimsenin bana karışmadığı, ne yaptığımı, ne yapacağımı sormadığı bir ortamda kendi halimde yaşadım. Bu durum, bana kendim gibi olmayı, ileride böyle bir şeyle karşılaştığımda neler yapacağımı gösterdi. Aynı şekilde bu işin bir o kadar da kolay olduğuna şahit oldum. Tamam, param hazırdı, ev durumu hazırdı ama hayatta bu noktaya ulaşıncaya kadar yaşayacağım zorlukların ardından hemen hemen kolay bir yaşam adeta beni bekliyordu. Zaten yalnızlığın çocuğu olan ben, hayatı istediğim gibi yaşamaktan ve en önemlisi yalnız yaşamaktan bir hayli memnun olacağım gibi görünüyor.
Yalnız kalmaktan daha iyi bir şey varsa, o da yalnız kalmamaktır diyebilmeyi öğrendim. 26 günlük yapayalnız geçirdiğim tatilimin en büyük yükü toplumla ve çevremle olan irtibattı, kesinlikle. 6-7 iftar hariç hep evimdeydim ve onun dışındaki günlerde de dışarı çıkmadım. Haliyle epey asosyal kaldım. Bu 20 günlük süre zarfında da kazandığım deneyimlerin en önemlisi sosyallik oldu. Ve sonunda kararımı verdim; yalnız kalmaktan daha iyi bir şey varsa, o da yalnız kalmamaktır.
baya macera yaşamış olmalısn :) bir erkeğin yapabileceklerinden daha fazlasını yapıp beni şaşırttn doğrusu :)
YanıtlaSilbu anın senin hayatında çok önemli bir yere sahıp olmuş olmalı... ev geçindirme ve sorumluluk vs. konularını kavramış olmalısın.
YanıtlaSil