Twitter'dan Sorun

5 Haziran 2011 Pazar

The Shawshank Redemption (Dünyanın En İyi Filmi)

The Shawshank Redemption’ı izlediniz mi bilmiyorum. Ben izledikten sonra neden bu filme, Dünyanın en iyisi dediklerini çok iyi anlıyorum. Özellikle Morgan Freeman gibi bir ustayla sunulması daha ayrı bir hava katmış, Freeman’ın her cümlesinden çıkarılacak kitaplar olabileceğinden hiç bahsetmek dahi istemiyorum. Mesela Dostoyevski’den Suç ve Ceza, Freeman’ın filmdeki iki cümlesinden ibaret. Ama bundan da bahsetmeyeceğim :)


Filmi acilen izlemenizi tavsiye ederim. Ben izledim. 2 saat 20 dakika boyunca tek bir an bile sıkılmadım. Filmde en çok sevdiğim bir sahne vardı ki, orayı sizinle paylaşmak istiyorum. Merak etmeyin filmi izlemenize mani değil. 


Brooks Hatlen adında bir adam, Shawshank hapishanesinin en yaşlı ve en eski üyesi. Hapishanede tam 50 yıl geçirmiş biri. Kütüphaneyle uğraşıyor, kitaplar okuyor, mahkûmlara kitap dağıtıyor, yıllardır… 50 yıl bir hapishanede kalsanız, geçmişinizden çoğu insanın öldüğü bir zamanda, dışarıdaki dünyadan habersiz şekilde, evinizdeymiş gibi hissetmez misiniz? Cevap Brooks için, “evet hapishane benim evim” olurdu.

Ancak gün gelir ve onun tahliyesi gerçekleşir. O gün geldiğinde Brooks hapishanede kalmak ister fakat onu reddederler. İzin alamayacağını öğrenen ihtiyar, üzülerek oradan ayrılmak zorunda kalır. Çünkü gideceği hiç kimse ve hiçbir yer yoktur.

Dışarıya çıkınca anlatmaya başlayan Brooks’un ağzından hikayesini dinleyin:
------------------

Dışarıda her şeyin ne kadar hızlı olduğunu anlatmam mümkün değil çocuklar.

(Karşıdan karşıya geçecekken bir otomobil tam önünde hızla fren yapar ve şoför bağırır) “Dikkat etsene! Ölmek mi istiyorsun?”

Küçükken bir otomobil görmüştüm ama artık her yerdeler. Dünya gerçekten aceleyle hareket ediyor.

Şartlı tahliye memurları beni bir eve soktu. Bir de markette iş verdiler. Zor bir iş değil ama çoğu zaman ellerim acıyor.

(Brooks’un yeni mesleği markette alışveriş yapanların mallarını poşetlere yerleştirmektir. O sırada bir müşteri)
“İki torbaya koyduğunuzdan emin olun. Yoksa torbaların altı patlıyor.”

(Bunu duyan market müdürü de Brooks’a seslenir)
“Bayanın dediği gibi iki torbaya koy, anladın mı?”
“Evet efendim”

Mağaza müdürünün benden hoşlandığını sanmıyorum.

İşten sonra bazen parka gidip kuşlara yem veriyorum. Belki Jake gelip beni bulur diye düşünüyorum, ama gelmiyor. Nerede olursa olsun umarım iyidir ve yeni arkadaşlar ediniyordur. (Jake, onun 20 yıl boyunca beslediği kargasının adı)


Geceleri uyumakta güçlük çekiyorum. Sanki düşüyormuşum gibi kötü rüyalar görüyorum. Korkuyla uyanıyorum. Bazen nerede olduğumu hatırlamam bir süre alıyor.

Belki bir silah alıp birini vurmalıyım. O zaman beni eve gönderebilirler. Müdürü vurabilirim. Bir tür kazanç olur.

Sanırım bu saçmalıklar için biraz fazla yaşlıyım. Burayı sevmiyorum. Sürekli korkmaktan yoruldum. Kalmamaya karar verdim. Sanırım benim gibi yaşlı bir hırsız için çok üzülmezler. (O sırada kaldığı evin duvarına “Brooks was here” yazarken masanın üzerindedir. Elindeki ipi yazıyı yazdıktan sonra tavana asar. Boynuna dolar ve çıktığı masayı ayağıyla iter)

Not: Heywood'a gırtlağına bıçak dayadığım için üzgün olduğumu söyle. Hiç gücüm kalmadı. Brooks.

5 yorum:

  1. ilk işim filmi izlemek olcak, tşk

    YanıtlaSil
  2. bencede harika bir film izlediğimde çok etkilenmiştim.

    YanıtlaSil
  3. film gerçekten çok güzeldi ben de izledim. herkeze tavsiye ederim. o yaşlı adamın sahnesi de harikaydı

    YanıtlaSil
  4. huzeyfe mehmet efeoğlunu okudun mu hiç ?

    YanıtlaSil
  5. Hayır, ilk defa duyuyorum, daha doğrusu okuyorum o ismi.

    YanıtlaSil